15 Temmuz Psikolojisi

15 Temmuz psikolojisi  için o geceki darbeciler nasıl bu kadar vahşi olabildi sorusuna cevap arayalım?Onlar bir gece önce yan komşumuzdu, arkadaşımızdı veya iş yerinden tanıdığımızdı. Bir anda bir canavara dönüştüklerini gördük hep birlikte. Peki bu nasıl oldu? Zulmün psikolojisini anlamak bize doyurucu bir yanıt verebilir.

Darbe

15 temmuz gecesi yaşananlar hala dün gibi hatırımızda. Muhtemelen uzun süre de unutulmayacak. O gün başlayan toplumsal sarsıntı, kimi zaman artçı şoklar, kimi zaman büyük sarsıntılar şeklinde günümüze kadar varlığını sürdürdü. Hepimiz şaşkınız, böyle bir olay nasıl yaşandı? Bu soruya birçok yanıt verildi, ekonomik açıdan, sosyolojik açıdan, politik veya siyasi açılardan… Zulmün psikolojisini anlamak bize doyurucu bir yanıt verebilir. Belki de bizleri en çok yaralayan bu vahşeti yapan insanların bizim içimizden çıkmış olmaları. Onlar bir gece önce yan komşumuzdu, arkadaşımızdı veya iş yerinden tanıdığımızdı. Bir anda bir canavara dönüştüklerini gördük hep birlikte. Peki bu nasıl oldu?

Zulmün doğası

Dünya tarihi,  her dönem canavarlaşmış insanların zulümleriyle dolu. Her dönem dünyanın bir bölgesinde bir grup insan çıkmış ve büyük kitleler ne yazık ki zulme uğramış. Herkesin modern zamanlar dediği yüzyılımızda bunun en çarpıcı örneği şüphesiz Nazilerle gerçekleşti. Nazilerin yaptıkları malumunuz, biz başka bir cevabın peşindeyiz. İnsan böyle bir zulmü nasıl yapar sorusunun cevabını arayalım. 1960’larda Yale üniversitesinde psikolog olan Stanley Milgram bazı nazi subaylarının yaptıkları vahşeti görevleri gereği yaptıklarını söylemeleri ve verilen emirlere itaat ettiklerini savunmaları üzerine bir deney yapmaya karar verdi. Amacı insan nasıl böyle vahşileşiyor sorusuna yanıt aramaktı.

Zulmün psikolojisi

Deneyde, bir kişi soruları yanıtlayacak, yanıtlayamazsa ceza olarak elektro şok verilecekti. Elektro şok cihazını çalıştıran kişiyi ise Hoca konumunda biri denetleyecekti. Hoca gittikçe elektrik voltajını artırmasını isteyecek ve cihazın başındaki kişi (bu kişiler normal vatandaşlardı, herhangi bir psikolojik rahatsızlıkları da yoktu)  bu emre uyacak mı bakılacaktı. Deney sonunda görüldü ki, otorite figürü (deney odasındaki hoca) emir verdikçe ve baskıyı artırdıkça insanlar yaptıklarının yanlış olduğunu bilseler bile şok vermeye devam ettiler. Çok az kişi buna karşı çıktı ve deneyi yarım bıraktı.

Milgram deney sonuçlarını şöyle değerlendirdi; “Sadece görevlerini yapan, kendi başlarına vahşi işlere kalkışmayan sıradan insanlar, korkunç bir yok etme işleminin bir parçası olabilmekteler.  Ek olarak, yaptıkları işin yıkıcı sonuçlarını apaçık görmelerine rağmen, temel ahlaki değerleriyle çelişen bu görevlerde pek az kişinin otoriteyi reddetme potansiyeli olduğu görüldü.” Ortaya çıkan sonuç gerçekten dehşet verici. Bireyler karakterlerine tamamen ters düşen eylemleri otorite baskısı altında hiç düşünmeden yapabiliyorlar.

O gece FETÖ nün kullandığı, kışlalardan çıkartılmış eline silah verilip sokaklara dikilmiş erleri hepimiz hatırlıyoruz. Bazılarının gözündeki korku dolu bakışlar o gece çekilen fotoğraflara yansımıştı. Bu erlerin yaşadıklarını Milgram’ın deneyi bir yere kadar açıklayabilir. Ancak dahası da var.

Zalimin Doğası

FETÖ’ nün adamlarının yaptıkları vahşet, bir insanda ahlaki ve vicdani değerlerin olmamasının nelere sebep olabileceğini gösterdi. Kişinin eğitimi ve zekası arttıkça, ahlakıyla dengelenmiyorsa bu kişi toplumun başına bela oluyor. İşte bu ahlak ve vicdan yoksunluğunu anlayabilmek için başka bir deneye gitmeliyiz. Yine Yale üniversitesinden psikolog Paul Bloom, ahlaki değerlerin doğuştan gelip gelmediğini öğrenmek için bebeklikten 12 yaş aralığında olan çocuklarla bir dizi deney gerçekleştirmiş. Bu deneylerde;

  • İnsanoğlu, ahlaki değerlerin öncüllerine sahip bir fıtrat üzere doğuyor. Bebekken bile iyi ve kötüyü ayırt edebiliyor.
  • Bir süre kendisine benzeyen ve yakın gördüğü diğer insanları iyi görme eğiliminde oluyor
  • Bu ön yargı eğilimi çocuk büyüdükçe, bir rekabete dönüşüyor ve kendisine benzemeyene karşı düşmanca denebilecek tavırlara sebep oluyor.
  • Ancak çocuk büyümeye devam ettikçe, düzgün bir eğitimle ahlaki değerlerle donanabiliyor ve fıtratında olan iyiliği yaşayabiliyor. Kendisine benzeyen veya benzemeyen gibi ayrıntılara takılmadan, insanlara değer verebiliyor.

Sonuçlarına ulaşmış. O halde artık cevabımıza daha yakınız.

Zalimin psikolojisi

FETÖ gibi bir canavar oluşumun, kendi hain emelleri doğrultusunda insanları nasıl bir ölüm makinesine dönüştürdüğü artık daha iyi anlaşılabilir. İnsanın içinde iki taraf var, iyi ve kötü. Doğru yönlendirme ve eğitim, doğru örnek olma, gerçek insan olmakla, insan müsveddesi olmak arasındaki büyük farkı yaratıyor. O halde o gece yaşananlara üzülmek ve unutmamakla birlikte, tekrar etmemesini sağlamak için çocuklarımızı, gençlerimizi, insanımızı ahlaki eğitimin talebesi, talibi, yolcusu yapmanın yollarını arayalım. Ve kendi içimize de bakalım. Biz ne kadar ahlak yolunun talibiyiz önce bunu da soralım. Herkese görev düşüyor, kolları sıvayalım. Bu güzel milletin, bu güzel ülkenin ve güzel insanımızın böyle bir acıyı tekrar yaşamaması ümidiyle.

Yorum yapın

LaTahzen Psikolojik Danışmanlık

Büyükesat Mahallesi Uğur Mumcu Caddesi 45/7 Ankara - LaTahzen Psikolojik Danışmanlık