İlişki kötüyse nasıl anlarsınız?
Çoğu kişi bir evliliğe bitsin diye başlamaz. Özellikle ilişki başlangıç dönemleri rüya gibidir. Karşılıklı sözler vermeler, keyifli sohbetler, saatlerce konuşsanız da konuların bitmemesi daha neler neler. Peki bir süre sonra ilişkiniz değişirse, kötü bir ilişkide olduğunuzu nasıl anlarsınız? Haydi buna bakalım.
Güzel başlayan bir ilişkinin zaman içinde sıkıntılı bir hal aldığını kabul etmek zor gelir. Özellikle ilişkilerin başlarında dünyayı toz pembe gösteren gözlükler takmışken. Bu gözlükler eşimizin hep iyi yanlarını görmemizi sağlar ve olabilecek negatif taraflarını bir süre gizler, görmezden geliriz. Zaten bu yüzden etrafımızdaki insanlar, arkadaşlarımız ve ailemiz eğer eş adayınızı tanıyorlarsa onu değerlendirmede daha objektif olacaklardır. Onların gözünde bu gözlük yoktur çünkü. Belkide ilişkinizde birazdan bahsedeceğim 3 maddeye dikkat ederek bir sıkıntı yakalarsanız mesele büyümeden erken müdahale edebilirsiniz.
1) Kişisel alanınız kalmıyorsa
İlişkiler başka bir insanı kontrol etmek değil, birlikte uyumla hareket etmekle ilgilidir. Herkes özgür ve aklına geleni yapacak demiyorum tabi ki. Ancak anahtar kelime birbirinize uyumlu olabilmek. Mesela karşı komşunuz Ali ve Ayşe diyelim ki, akşam koşuya birlikte çıkıyorlar. Bu ise size çok gereksiz bir aktivite olarak görünüyor. Sorun yok. Herkes koşmak zorunda değil önemli olan çiftin bunu uyumlu bir şekilde yapabilmesidir. Sizinde eşinizle birlikte yaptığınız ve ayrı ayrı yaptığınız aktiviteler olabilmeli. Bunun dışında her çiftin kendine has ihtiyaçları ve hayat görüşü olacaktır. Bu kaçınılmaz olan şeydir. Eşler karşılıklı olarak birbirlerinin ihtiyaçlarını belli ölçülerde karşılayabilmelidir. Ancak eşiniz sizin hayatınızı nasıl yaşayacağınızı kontrol ettiğini görüyorsanız bu ilk alarm olabilir. Yapılan araştırmalar ilişkide olduğu kişiyi kontrol etme ihtiyacı duyan kişilerin özgüven zorlukları yaşadığını gösteriyor. Altta yatan bir korku “eğer biraz özgür kalırsa benden uzaklaşır” şeklinde bile olabilir. Kendine güvenen eşler ise, birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilen ve bunun farkında olan kişilerdir.
2) Keyifli anlar- kavgalar yüzdesi
Çağımızın başarılı evlilik araştırmacılarından John Gottman boşanmaları %90 doğrulukla tahmin edebiliyor. Bunu nasıl yapıyor olabilir? Tabi ki çiftin arasındaki iletişim biçimine bakarak yapıyor. Ve bu iletişim içindeki pozitif (yapıcı) ve negatif (yıkıcı) olan iletilerin sıklığına bakıyor. Evet kavga etmeniz problem değil kavgalardan çok daha fazla zamanı iyi geçirdiğiniz sürece bu bir sorun olmuyor. İlişkide her ailenin çözemediği meseleleri vardır aslında, kimi kayın valideden muzdariptir, kimi birlikte az vakit geçirmekten vb… Bu sorunların bazısı hiç çözülmeyecek bile olsa %20 lik bir dilimde kaldığı sürece sorun yok demektir. Birlikte geçirdiğiniz tüm zamanların %80 lik bölümü olumlu, yapıcı ve pozitif geçiyorsa bu iyiye işaret. Ancak bu oran ne kadar düşüyorsa o zaman ikinci alarm çalıyor demektir.
3) Onsuz olmak iyi geliyorsa
Onsuz olmak rahatlatıyor ve olmasın diye planlar yapıyorsanız bu üçüncü alarm demektir. Oysa tam tersi olması gerekirdi değil mi? Hayat kısa ve zor yürüyen bir ilişki hayatımızı kolaylaştırmıyor orası kesin. Yapılan araştırmalar kişilerin ilişkilerinde mutluyken, iş performanslarının arttığını, ruhsal durumlarının daha dengeli bir halde olduğunu ve daha az hastalandıklarını gösteriyor. İlişkimiz her şeyimizi etkiliyor anlaşılan. O halde evde huzur olmadan dünyamızda da huzur olmuyorsa bu konuya ciddi bir şekilde eğilmekte fayda var. Unutmayın aşk asla yetmez. İlgi,saygı ve hoşgörüyle beslenmeyen aşk, ya benimsin ya kara toprağın tarzı bir hale dönüşebiliyor.
Çözüm olarak ne yapalım dediğinizi duyuyorum tabii. Kavga etmekten kaçının. Biri bağırırken diğeri susabilmeli bu çok önemlidir. İki kişi kavgaya gönüllüyse anlaşma sağlamak imkansız olur. İlk olarak bunu sindirmelisiniz. Kavga ederek sorunlar çözülmez. Yapamıyorsanız yapabilmenin yollarını öğrenmeye bakın. Bunu çevrenizde uyumu yakalamış çiftleri izleyerek öğrenebileceğiniz gibi, bir çift terapistinden de fikir alabilirsiniz. Yeter ki öğrenmeye açık olun. Öğrenmenin yaşı yok derler, bahaneleri bırakın ve kolları sıvayın.
Hoşçakalın